
Millet tektir; adı da Türk’tür !
İYİ Parti TBMM Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili Koray Aydın, 2024 Bütçesinin tümü üzerinde yaptığı konuşmada önemli açıklamalarda bulundu.
Konuşmasında gündemdeki Anayasa tartışmalarına değinen Aydın; “Sayın Cumhurbaşkanımız ‘milletin çeşitliliğini yansıtan’ bir Anayasa yapma niyetinde olduklarını söylemiştir. Allah aşkına ‘milletin çeşitliliği’ ne demektir? Millet tektir, adı da Türk’tür. Bu tarihin verdiği bir hükümdür! Geçmişte de benzer hezeyanları yapanlar vardı. Milletin çeşitliliği ifadesine benzer bir şekilde “Türkiye mozaiktir” diyenler vardı. Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş Beyefendi mozaikçilere en güzel, en yerinde cevabı vermişti: “Ne mozaiği! Mermerdir mermer.” Bu kürsüden İYİ Parti Grup Başkanı olarak sesleniyorum: Sizin “çeşitlilik” hayallerinizi, kimliksiz ve sorumsuz söylemlerinizi asla kabul etmiyoruz. Sizin Türk kimliğini yıpratmaya yönelik siyasetinizi asla kabul etmiyoruz. Büyük Atatürk’ün dediği gibi: “Bu memleket dün Türk’tü, halde Türk’tür ve ebediyyen Türk olarak kalacaktır.” Bizim açımızdan Anayasa bahsinde kırmızı çizgiler bunlardır. Bizim için Türklük kırmızı çizgidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Türk kimliği de vazgeçilmezdir” dedi.
BU KADAR ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTÜ HANGİ ARA ORGANİZE OLDU?
Organize suç örgütlerine dönük operasyonlarla ilgili olarak da açıklamalar yapan Koray Aydın şöyle konuştu: “Bu kadar organize suç örgütü hangi ara organize oldu da fark edemediniz? Hani kuş uçsa haberiniz oluyordu? Hani teröristlerin ayakkabı numaralarını dahi biliyordunuz? Hani yurt içindeki teröristlerin sayısını bile veriyordunuz? Bu organize suç örgütleri palazlanırken, çeteler milleti haraca bağlarken ve sözde sosyal medya fenomenleri, kripto para vurguncuları, gizli foncular göz göre göre dolandırıcılık yaparken, Allah aşkına iktidar olarak siz ne yapıyordunuz? Bu talana, bu vurguna ve bu soyguna bilerek mi göz yumdunuz?”
İKTİDAR YAPTIKLARI KADAR, YAPMADIKLARINDAN VE GÖZ YUMDUKLARINDAN DA SORUMLUDUR
İYİ Parti TBMM Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili Koray Aydın şöyle devam etti: “İktidar ve sorumluluk makamında bulunanlar yaptıkları kadar; yapmadıklarından, göz yumduklarından ve ihmal ettiklerinden de hesap vermedikçe bu ülkenin düzelmesi mümkün değildir. Operasyon yapılan organize suç örgütlerinin devlet içindeki bürokratik bağlantılarını, siyaset kurumu içindeki destekçilerini ve bunlara yardım ve yataklık eden herkesi yakalayıp adalete teslim etmedikçe, bu ülkenin düzelmesi mümkün değildir. Adaleti gözetmek Allah’ın emridir. Nitekim Kur’an’da Nisa suresi 28. Ayette şöyle buyuruluyor: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.”
İKTİDARIN ENFLASYON VE FAİZ TEZLERİ YER İLE YEKSAN OLDU
Gündemdeki faiz ve Nas tartışmalarına da değinen Koray Aydın şunları söyledi: “Şimdi hep birlikte soralım. “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” politikanıza ne oldu? Evet bu tezinize ne oldu? Ortak aklın ve ekonominin temel kurallarını hiçe sayarak faizleri aşağıya çekmenize rağmen neden enflasyon düşmedi? Millet olarak çok merak ediyoruz. Çünkü yoksulluk ve sefalet içindeki milletimizin bunu bilmeye hakkı var. Sayın Cumhurbaşkanı Ekim 2022'de "bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece, faiz her geçen gün inmeye devam edecektir” dediğinde politika faizi yüzde 10 buçuktu. Bu tarihten yaklaşık bir yıl sonra politika faizi yüzde 380’lik artışla yüzde 40 oldu. Böylece Sayın Cumhurbaşkanının enflasyon ve faiz teorileri yer ile yeksan oldu.”
DEVLET YÖNETİMİNDE LÜKSE, ŞATAFATA, İSRAFA VE SAVURGANLIĞA SON VERİLMELİ
Faiz ve Nas konusunda iktidarın yaşadığı çelişkilere işaret eden İYİ Parti TBMM Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili Koray Aydın sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sayın Erdoğan 18 Nisan 2004 tarihinde MÜSİAD’ın 13. Genel Kurul Toplantısında “faiz dünya gerçeği, reddedemeyiz” demişti. Sayın Cumhurbaşkanımızın çok kullandığı bir söz var: “Nereden, nereye.” Kendi ifadeleriyle faiz bir dünya gerçeğiydi sonra nasa takıldı şimdi de unutuldu gitti. “Nereden, nereye.” Şimdi sormak gerekiyor 2004’te “Nas” yok muydu? Faizde Nas var da; israfta, yolsuzlukta, rantta, haksız kazançta Nas yok mu? Faizde Nas var da; torpilde, insan kayırmada, ayrımcılık yapmada Nas yok mu? “İtibardan tasarruf olmaz” safsatasıyla Saray’da Lale Devri’ne, bürokraside sülale devrine tam gaz devam ediliyor. Buradan Sayın Cumhurbaşkanına ve hükümet yetkililerine samimi bir çağrıda bulunuyorum. Sayın Cumhurbaşkanı çeşitli programlarındaki konvoyların görüntülerini televizyondan samimiyetle bir izlesin. Görüntüleri izledikten sonra da etrafındakilere dönüp aynen şöyle desin: “Arkadaşlar bu ne rezalet. Millet geçim sıkıntısı çekerken, bu kadar konvoya, bu kadar şatafata ne gerek var? Güvenliği sağlayacak üç beş araç bize yeter. Yazıktır, günahtır, kul hakkıdır, israftır, vebaldir” desin. Sonra da ülke yönetiminde israfa, savurganlığa, lükse, şatafata artık bir son versin. Tasarrufu milletten değil, devletten ve hükümetten; yani kendinden başlatsın. Tasarrufta millete örnek olsun. Bunları demiyor ve diyemiyorsa, büyük bir vebal altındadır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “yiyiniz içiniz israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” diyor. Değerli arkadaşlar, bundan daha açık hüküm, bundan daha açık Nas olur mu?”
“ÇALIŞANI VE EMEKLİYİ ENFLASYONA EZDİRMEDİK” SÖZÜ KÜLLİYEN YALANDIR
İYİ Parti TBMM Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili Koray Aydın iktidarın işçiyi, memuru ve emekliyi enflasyona ezdirdiğini belirterek şunları kaydetti:
“İktidarın, yandaş sendikaların da desteğiyle geliştirdiği, milleti ve kamuoyunu kandırdığı bir başka önemli mesele de emekli ve çalışanların, dar ve sabit gelirlilerin enflasyona ezdirilmediği algısıdır. Bu iktidar ortaya çıkıp ne diyor? “Memuru, işçiyi, emekliyi enflasyona ezdirmedik” diyor. Arkadaşlar bu söylem asla doğru değildir, külliyen yalandır! Şimdi buradan milletin vekili olarak Türk milleti adına soruyorum: Bu iktidar döneminde memurun, işçinin ve emeklinin enflasyon farkı almadığı yıl var mı? Yok. Peki bu ne demek? Senin 6 aylık dönemler halinde verdiğin zam, birkaç ayda erimiş, dönem sonunda enflasyon altında kalmış, sen de enflasyon farkı vermişsin demek. Yani memuru 6 ay boyunca enflasyona ezdirmişsin, 6 ay sonunda enflasyon farkı vermişsin. Memuru, işçiyi, emekliyi, enflasyona karşı korumak, onlara enflasyonun üzerinde gerçek zam yapmak ve gelir sağlamakla olur. Şimdi iktidar çıkar 2024 yılı Ocak ayında, 2023 yılı Temmuz-Aralık döneminde oluşan enflasyon farkını, ek zam diye pazarlamaya çalışır. Şimdiden uyaralım, işçinin, memurun ve emeklinin bu algılara ve bu yalanlara artık karnı toktur. İktidar istediği kadar pembe tablolar çizsin, ateş artık vatandaşın evindedir, mutfağındadır, tenceresinin içindedir. Vatandaş gerçek enflasyonu cüzdanını açtığında ölçüyor. TÜİK ne yaparsa yapsın vatandaşımız gerçeği biliyor. Çünkü TÜİK’in rakamlarına artık kimse inanmıyor. Herkes kandırıldığının da farkındadır.”
SIĞINMACI SORUNU, TÜRKİYE’NİN BEKA MESELESİDİR
Kontrolsüz göç ve sığınmacı sorununun Türkiye’nin beka meselesi olduğunu belirten Koray Aydın şöyle konuştu: “Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için en büyük beka sorunu “sığınmacılar” ve “kontrolsüz göç”tür. AK Parti hükümetlerinin hatalı Suriye ve Afganistan politikaları ülkemizi bir sığınmacı kampına çevirmiştir. Bugün Türkiye, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü verilerine göre dünyada en çok sığınmacı barındıran ülke haline gelmiştir.”
Aydın şöyle devam etti: “Türkiye’nin bir sığınmacı kampı olmadığı bir gelecek istiyoruz. Eğer nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız bizim bu konudaki projemiz hazırdır. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in ifadelerindeki gibi bizim çalışmalarımız “miri maldır” alın kullanın. İYİ Parti’nin “Milli Göç Doktrini”ni isteyen herkese gönderebiliriz. İşte yerli ve milli olmak budur! İşte evlatlarımızın geleceğini korumak budur!”
MİLLİYETÇİLİK, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURUCU FİKRİDİR
Siyasetin gündemindeki yerlilik ve millilik tartışmalarına da değinen İYİ Parti TBMM Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili Koray Aydın şunları söyledi: “Türkiye’de bir “yerlilik ve millilik” rüzgârı esmektedir. Dün Türkiye’de 36 etnik unsur olduğunu söyleyenler, bugün “tek millet” demektedirler. Dün TC tabelalarını indirenler, bugün “yerlilik ve millilik” destanları yazmaktadırlar. Dün “çözüm” adı altında terör örgütleriyle masaya oturanlar, bugün terörle mücadele nutukları atmaktadırlar. Tarihi çarptıran dizilerle, filmlerle alternatif bir tarih üretilmekte, Milli Mücadeleye ve Atatürk’e hakaret eden sözde tarihçiler, baş tacı edilmektedirler. Hepimizin gurur duyduğu SİHA, İHA, TOGG, Milli Piyade Tüfeği gibi çalışmalar da bu işe alet edilmektedir. Millilik karnesi zayıf olan iktidar, milli değerlerimizi ve milli gelişmelerimizi de siyasi çöküşüne kalkan etmektedir. Milliyetçilik, iktidarda kalabilmek için bir araç değildir. Milliyetçilik, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu fikridir. Büyük Atatürk bu hususu şöyle ifade etmiştir: "Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz." Bu milliyetçilik, temelde, Atatürk’ün “fikirlerimin babası” dediği Ziya Gökalp’ın, etnik ve mezhebî kimlikleri aşan, ortak kültüre ve ortak gelecek tasavvuruna dayalı kapsayıcı bir milliyetçilik anlayışıdır. Bugün Türkiye’de kimlikler siyasi ayrıştırma malzemesi haline gelmiştir. İnsanımızın yaşam tarzı bir kavga ve siyaset unsuru haline sokulmuştur. Merhum Erol Güngör’ün yaklaşımıyla Milliyetçilik asla ötekine göre konumlanan bir fikir olmamalıdır. Milliyetçilik yapıcıdır, birleştiricidir ve aksiyonerdir. Türkiye’de milliyetçilikten bahsedeceksek ilk önce kimlik siyasetiyle kutuplaştıran anlayış son bulmalıdır.”
CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILI TÜRK ÇAĞI OLACAKTIR
Konuşmasının son bölümünde İYİ Parti’nin siyasette Üçüncü Yol söylemine de vurgu yapan Koray Aydın konuşmasını şöyle tamamladı: “Türk milleti yeni bir yolun yolcusu ve yeni bir kaderin sahibi olmak durumundadır. İşte bu hedefler için iki yumruk arasında sıkışmış Türk toplumu yeni bir yola ihtiyaç duymaktadır. Bunun için biz, İYİ Parti olarak Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına siyasette üçüncü yolu açarak giriyoruz. Bu yolla, dünya arenasında, tam bağımsız ve egemen bir kudret olarak var olacağız. Millî varlığımızı ve bekamızı her daim koruyacağız. Sanayide sektörel millî şampiyonlar çıkartacak, Türkiye’yi öncelikle bölgesel bir güç hâline getireceğiz. Milletlerarası kurum ve standartlarda güçlü ve baskın bir konuma ulaşacağız. Hakka, adalete, hürriyete, refaha ve millî birliğe dayalı, bir büyük medeniyet toplumu olarak insanlığa örnek olacağız. Bu yol sancılıdır. Ama mutlaka başaracağız. İşte İYİ Parti’nin ve Türkiye’nin üçüncü yolu budur. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı inşallah bir Türk Çağı olacaktır. Biz Türk milliyetçileri de bunun için mücadele edeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle, 2024 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, genel kurulu saygıyla selamlıyorum.”
İYİ Parti TBMM Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın Koray Aydın’ın TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Bütçesinin tümü üzerinde İYİ Parti Grubu adına yaptığı konuşmanın tamamı şöyle:
“Sayın Başkan,
Kıymetli Milletvekilleri,
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının ilk bütçe görüşmelerinde İYİ Partimizin ülke ve dünya meselelerine dair görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum.
Genel kurulu ve ekranları başında Gazi Meclisimizdeki bütçe görüşmelerini takip eden değerli vatandaşlarımızı saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Değerli Milletvekilleri,
Bütçe hakkı demokrasinin temel direğidir.
Bütçe hakkı dünya parlamentoları için yasama yetkisinden daha önce elde edilmiş bir haktır.
Dünya parlamentoları 800 yıldır vergi harcamalarını denetlemekte ve bütçe yapmaktadır.
Türk devleti de 370 yıldan fazladır bütçe yapmakta, vergilerin harcanmasını denetlemektedir.
Ancak bugün Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle geldiğimiz noktada bu tarihsel haktan mahrum kalmış durumdayız.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına bütçe hakkından mahrum, bütçe teklifinin bir virgülünü dahi değiştiremeyen bir Meclis olarak giriyoruz.
Türk devletinin kudretine inanmış, demokrasiyi bu kudretin bir parçası olarak gören bizler için bu çok acı bir durumdur.
Bütçeyi düzenlemeye bir hakkımız yoksa da Cumhuriyetin ikinci yüzyılına söyleyecek sözümüz çoktur.
Biz İYİ Partililer olarak Milliyetçi, Demokrat ve Kalkınmacı duruşumuzla ikinci yüzyıla sözümüzü söyleyeceğiz.
Değerli Arkadaşlar,
Hep birlikte hatırlayalım Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek göreve gelir gelmez yaptığı ilk açıklamada "Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır.
Kurala dayalı bir Türkiye ekonomisi özlenen refaha ulaşmamızda önemli olacaktır” demişti.
Bu ne demek? Bundan önce uygulanan ekonomi politikalarının akıl dışı olduğunun itirafı demek.
Bu ne demek? Bundan önce uygulanan ekonomi politikalarının kurallara uygun olmadığının açık ve net bir şekilde ikrarı demek.
Sayın Bakan göreve gelmeden önce, hükümetin en akılda kalan ekonomi politikalarını şimdi hep birlikte hatırlayalım.
Ülkemizin en kronik ekonomik sorunu olan enflasyon ve faizle ilgili Sayın Cumhurbaşkanı aynen şunları söylemişti:
"Açık, net söylüyorum. Arkadaşlar, faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Bu yolda ben, faizi savunanla beraber olamam, olmam.”
Kim diyor bunu?
Sayın Cumhurbaşkanı diyor ve devam ediyor: “Şunu bir defa bilmemiz lazım. Bu konuda Nas ortada. Nas ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor?” Cumhurbaşkanımızın söyledikleri aynen böyle.
Burada yeri gelmişken açıklayalım. Nas kavramı kısaca Allah’ın hükmü ve kelamı anlamına gelir.
Şimdi hep birlikte soralım. “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” politikanıza ne oldu? Evet bu tezinize ne oldu?
Ortak aklın ve ekonominin temel kurallarını hiçe sayarak faizleri aşağıya çekmenize rağmen neden enflasyon düşmedi?
Millet olarak çok merak ediyoruz. Çünkü yoksulluk ve sefalet içindeki milletimizin bunu bilmeye hakkı var.
Sayın Cumhurbaşkanı Ekim 2022'de "bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece, faiz her geçen gün inmeye devam edecektir” dediğinde politika faizi yüzde 10 buçuktu.
Bu tarihten yaklaşık bir yıl sonra politika faizi yüzde 380’lik artışla yüzde 40 oldu. Böylece Sayın Cumhurbaşkanının enflasyon ve faiz teorileri yer ile yeksan oldu.
Türkiye’nin ekonomi tarihine de kara bir leke sürmüş oldu.
Şimdi tekrar soralım son 1 yıldır faizler kademeli olarak artırılırken Sayın Cumhurbaşkanının önemle üzerinde durduğu “Nas” hükümleri askıya mı alındı? Yoksa Nas hükümleri rafa mı kaldırıldı? Anlaşılıyor ki unutuldu gitti.
Değerli Arkadaşlar,
Sayın Erdoğan’ın bu aldanma ve kandırılma kısır döngüsünden milletçe bıktık usandık. Hakikaten bıktık usandık.
Sayın Erdoğan aldanıyor, bedelini millet ödüyor.
Hükümet saçma sapan bir faiz politikası uyguluyor, sonra yüklü bir fatura ortaya çıkıyor, faturayı hükümet değil, millet ödüyor.
Dış politikada, terörle mücadelede, ekonomide hep aynı kısır döngü sürüp gidiyor.
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in ifade ettiği gibi Sayın Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” tezi, en az “şemsiye sebep, yağmur sonuçtur” kadar saçma sapan bir tezdi. Bu tezin ağır faturasını millete ödetti. Artık kendisi bile ağzına almıyor. Unuttu gitti.
Nas konusunda da Sayın Erdoğan benzer bir çelişki yaşıyor.
Sayın Erdoğan 18 Nisan 2004 tarihinde MÜSİAD’ın 13. Genel Kurul Toplantısında “faiz dünya gerçeği, reddedemeyiz” demişti.
Sayın Cumhurbaşkanımızın çok kullandığı bir söz var: “Nereden, nereye.” Kendi ifadeleriyle faiz bir dünya gerçeğiydi sonra nasa takıldı şimdi de unutuldu gitti. “Nereden, nereye.”
Şimdi sormak gerekiyor 2004’te “Nas” yok muydu?
Faizde Nas var da; israfta, yolsuzlukta, rantta, haksız kazançta Nas yok mu?
Faizde Nas var da; torpilde, insan kayırmada, ayrımcılık yapmada Nas yok mu?
“İtibardan tasarruf olmaz” safsatasıyla Saray’da Lale Devri’ne, bürokraside sülale devrine tam gaz devam ediliyor.
Buradan Sayın Cumhurbaşkanına ve hükümet yetkililerine samimi bir çağrıda bulunuyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı çeşitli programlarındaki konvoyların görüntülerini televizyondan samimiyetle bir izlesin.
Görüntüleri izledikten sonra da etrafındakilere dönüp aynen şöyle desin:
“Arkadaşlar bu ne rezalet. Millet geçim sıkıntısı çekerken, bu kadar konvoya, bu kadar şatafata ne gerek var? Güvenliği sağlayacak üç beş araç bize yeter. Yazıktır, günahtır, kul hakkıdır, israftır, vebaldir” desin.
Sonra da ülke yönetiminde israfa, savurganlığa, lükse, şatafata artık bir son versin.
Tasarrufu milletten değil, devletten ve hükümetten; yani kendinden başlatsın. Tasarrufta millete örnek olsun.
Bunları demiyor ve diyemiyorsa, büyük bir vebal altındadır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “yiyiniz içiniz israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” diyor.
Değerli arkadaşlar, bundan daha açık hüküm, bundan daha açık Nas olur mu?
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,
İktidarın ekonomide uyguladığı bir başka vahim hata, Kur Korumalı Mevduat meselesidir.
Kur Korumalı Mevduat Hesabı demek, kısaca devletin dövizle borçlanması demektir.
Bana sorarsanız bu ortamda hiç kimse dövizle borçlanmak istemez.
Çünkü risk büyüktür ve bu riski bertaraf edecek bir çözümleri de yoktur.
Ama söz konusu devlet olunca, AK Parti iktidarı da devleti şirket gibi yönetme hevesine kapılınca, devlet döviz cinsinden borçlanabiliyor.
Allah aşkına bir söyleyin. İçimizden kim gider de dövizle borçlanır?
Devleti dövizle borçlandırmak bu millete yapılacak en büyük kötülüklerden biridir.
Kur Korumalı Mevduat sisteminden dolayı rantiyecilere, faizcilere aktarılan kaynağın 700 milyar lira civarında olduğu hesaplanmaktadır.
Ondan sonra da diyorlar ki devletin borcu arttı.
Bu borcu AK Parti iktidarı artırdı, siz artırdınız.
Rahmetli Erbakan Hoca hayatta olsaydı “sizi gidi faizciler, sizi gidi rantiyeciler” der, hepinizin kulağını çekerdi.
İktidarın anlayışına göre hazineyi yağmalatmanın bir cezası yok.
İşin daha da vahim olanı vicdani bir sorumluluk da hissetmiyorlar.
İktidarın bu sorumsuz tutumuyla ilgili tarihten bir örnek vermek istiyorum.
Şehzade Mustafa idam edilmiş, dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman ağlamaktan perişan olmuş.
Rüstem Paşa; “hünkarım bu kadar helak etmeyiniz kendinizi" demiş.
Kanuni Sultan Süleyman bunun üzerine o tarihi cevabı vermiş: "Konuş Rüstem konuş. Ne devlet senin, ne evlat senin.” Aynen bugün olduğu gibi.
İktidarın durumu da maalesef böyledir.
Kendi şahıslarının bir kaybı yok nasıl olsa, milletin kaybı mı, o kimin umurunda?
Döviz fiyatları katlanmış, hazine yağmalanmış, devlet iflasa sürüklenmiş, israf almış yürümüş, millet perişan olmuş kimin umurunda?
Sayın Başkan,
Değerli Milletvekilleri,
İktidar, yıllardır hemen hemen aynı söylemlerle milleti aldatmaya ve kandırmaya devam ediyor.
İktidar sözcülerine göre Türkiye’de AK Parti’den önce doğru düzgün bir şey yapılmamış.
Şimdi sizleri, tam 3 yıl öncesine götürmek istiyorum.
2021 yılı bütçesi üzerinde bu kürsüden yaptığım konuşmada aynen şöyle demiştim:
“AK Parti iktidarının, yıllar yılı ezberi haline gelmiş bir söylemi var:
“Bizden öncekiler bir şey yapmadılar”.
Deprem olur aynı söylem, yol açarlar aynı söylem.
İktidar sözcülerine göre Türkiye’de AK Parti’den önce yol yoktu, havaalanı yoktu, buzdolabı yoktu, araba yoktu.
Hatta kadının adı yoktu ve kadınların seçilme hakkı yoktu.
Sanırsınız Türkiye AK Parti öncesi taş devrini yaşıyordu.
İktidarın bu inkârcılığını, asla kabul etmiyoruz.
Değerli AK Partili Arkadaşlar,
Sizden önceki hükümetler ne mi yaptı?
El cevap; sizin sattıklarınızı yaptı...
Siz ne yaptınız?
Uçulmayan havalimanları, geçilmeyen köprüler, gidilmeyen otoyollar yaptınız.
Yanlış anlaşılmasın hiç geçilmiyor, hiç uçulmuyor değil.
Ama müşteri garantisine asla erişilemiyor bu yüzden de hazine düzenli olarak zarar ediyor.” Doğru düzgün yapılan her türlü proje ve yatırımın her zaman yanındayız.
Değerli Milletvekilleri,
Özelleştirmede elde avuçta pek bir şey kalmayınca sıranın Elektrik Üretim Anonim Şirketi’ne, bunun yanında AK Parti’den önceki iktidarlar tarafından inşa edilen köprülere, limanlara ve otoyollara geldiğini hepimiz biliyoruz.
Hatta özelleştirme adı altında hemen her ay, ülke genelinde her biri kupon arazi vasfında olan hazine arazilerinin yağmalandığını, parsel parsel satıldığını da hepimiz biliyoruz.
Sadece seçim bölgem Ankara’da bile şu an 389 muhtelif arsa KDV’den muaf bir şekilde satışa çıkarılmış ve satılmış durumdadır. Hazine arazileri meşhur tabirle parsel parsel satılmaktadır.
Çevreyi, doğayı ve ormanlarımızı katletme pahasına yer altı ve yer üstü kaynaklarımızın ve maden sahalarımızın yabancı ve yandaş şirketlere peşkeş çekildiğini hepimiz biliyoruz. Peki bunu niye yapıyorsunuz? Çünkü ekonomide deniz bitti, gemi karaya oturdu!
Biz İYİ Parti olarak bu kürsülerde, meydanlarda ve ekranlarda yaptığımız konuşmalarda bütün bu yağmaya, talana ve ranta isyan ettik, etmeye devam edeceğiz.
İYİ Parti olarak, cumhuriyet tarihinin elde kalan birikimlerinin özelleştirme adı altında satılmasına karşı durmaya devam edeceğiz.
İYİ Parti olarak yapılanları takdir etmeye, yapılmayanları da eleştirmeye devam edeceğiz.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyeceğiz.
Sayın Başkan,
Değerli Milletvekilleri,
İktidarın, yandaş sendikaların da desteğiyle geliştirdiği, milleti ve kamuoyunu kandırdığı bir başka önemli mesele de emekli ve çalışanların, dar ve sabit gelirlilerin enflasyona ezdirilmediği algısıdır.
Bu iktidar ortaya çıkıp ne diyor? “Memuru, işçiyi, emekliyi enflasyona ezdirmedik” diyor.
Arkadaşlar bu söylem asla doğru değildir, külliyen yalandır!
Şimdi buradan milletin vekili olarak Türk milleti adına soruyorum: Bu iktidar döneminde memurun, işçinin ve emeklinin enflasyon farkı almadığı yıl var mı? Yok.
Peki bu ne demek? Senin 6 aylık dönemler halinde verdiğin zam, birkaç ayda erimiş, dönem sonunda enflasyon altında kalmış, sen de enflasyon farkı vermişsin demek.
Yani memuru 6 ay boyunca enflasyona ezdirmişsin, 6 ay sonunda enflasyon farkı vermişsin.
Memuru, işçiyi, emekliyi, enflasyona karşı korumak, onlara enflasyonun üzerinde gerçek zam yapmak ve gelir sağlamakla olur.
Şimdi iktidar çıkar 2024 yılı Ocak ayında, 2023 yılı Temmuz-Aralık döneminde oluşan enflasyon farkını, ek zam diye pazarlamaya çalışır. Şimdiden uyaralım, işçinin, memurun ve emeklinin bu algılara ve bu yalanlara artık karnı toktur.
İktidar istediği kadar pembe tablolar çizsin, ateş artık vatandaşın evindedir, mutfağındadır, tenceresinin içindedir.
Vatandaş gerçek enflasyonu cüzdanını açtığında ölçüyor.
TÜİK ne yaparsa yapsın vatandaşımız gerçeği biliyor.
Çünkü TÜİK’in rakamlarına artık kimse inanmıyor.
Herkes kandırıldığının da farkındadır.
Sayın Başkan,
Değerli Milletvekilleri,
İktidar ekonomide sınıfta kaldığı gibi suç ve suçlularla mücadelede de sınıfta kalmıştır. Yürüttüğü algı operasyonlarının altının boş olduğu, açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Sayın İçişleri Bakanı göreve geldiğinden beri ardı ardına organize suç örgütlerine karşı operasyonlar yapılıyor.
Elbette yapılmalı, suç ve suçlularla mücadeleyi, terörle mücadeleyi biz de sonuna kadar destekliyoruz.
Ancak sormadan da edemiyoruz. Bu kadar organize suç örgütü hangi ara organize oldu da fark edemediniz?
Hani kuş uçsa haberiniz oluyordu?
Hani teröristlerin ayakkabı numaralarını dahi biliyordunuz?
Hani yurt içindeki teröristlerin sayısını bile veriyordunuz?
Bu organize suç örgütleri palazlanırken, çeteler milleti haraca bağlarken ve sözde sosyal medya fenomenleri, kripto para vurguncuları, gizli foncular göz göre göre dolandırıcılık yaparken, Allah aşkına iktidar olarak siz ne yapıyordunuz? Bu talana, bu vurguna ve bu soyguna bilerek mi göz yumdunuz?
İktidar ve sorumluluk makamında bulunanlar yaptıkları kadar; yapmadıklarından,
göz yumduklarından ve ihmal ettiklerinden de hesap vermedikçe bu ülkenin düzelmesi mümkün değildir.
Operasyon yapılan organize suç örgütlerinin devlet içindeki bürokratik bağlantılarını, siyaset kurumu içindeki destekçilerini ve bunlara yardım ve yataklık eden herkesi yakalayıp adalete teslim etmedikçe, bu ülkenin düzelmesi mümkün değildir.
Adaleti gözetmek Allah’ın emridir. Nitekim Kur’an’da Nisa suresi 28. Ayette şöyle buyuruluyor: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.”
Bizim anlayışımıza göre adalet mülkün temelidir ve Hazreti Ali’nin dediği gibi; devletin dini adalettir.
Görünen odur ki bu kadim ve kutsal değerler aşındırılmış, yerle yeksan olmuştur.
Sayın Başkan,
Kıymetli Milletvekilleri,
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için en büyük beka sorunu “sığınmacılar” ve “kontrolsüz göç”tür.
AK Parti hükümetlerinin hatalı Suriye ve Afganistan politikaları ülkemizi bir sığınmacı kampına çevirmiştir.
Bugün Türkiye, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü verilerine göre dünyada en çok sığınmacı barındıran ülke haline gelmiştir.
İçişleri Bakanımız Sayın Ali Yerlikaya’nın son açıkladığı resmi verilere göre çoğunluğu Suriye ve Afganistan’dan gelen yaklaşık 5 Milyon yabancı ülkemizde yaşamaktadır. Bu sayıya biz inanmıyoruz, milletimiz de inanmıyor. Eminim ki, gerçek rakam bunun çok üzerindedir.
Avrupa Birliği ile imzalanan geri kabul anlaşması ve maddi yardım taahhütleri ile Türkiye, Batı’nın sığınmacı hendeği olmuştur.
Türkiye, Avrupa için bariyer görevi yapmakta ve karşılığında ise ne zaman geldiği nereye harcandığı tam olarak belli olmayan bir maddi yardım almaktadır.
Kısacası ülkemiz ağır bir sığınmacı ve kaçak istilasıyla karşı karşıyadır.
2011’de tamamen insani bir şekilde başlayan sığınmacı kabulü sürecimiz, doğru yönetilememiştir.
Bunun en güzel örneği ise Göç İdaresinin kendisidir.
Ülkemizde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Suriyeli sığınmacı akını başladıktan tam 2 yıl sonra 2013’te kurulmuştur.
Yani düğme baştan yanlış iliklenmiştir.
Bu durum aymazlığın ta kendisidir!
Yapılan araştırmalara göre Suriyeli sığınmacıların ortalama doğum oranı 5,3’tür.
Türkiye’de doğurganlık hızının 1,6 olduğu düşünüldüğünde bu durum bin yıllık Türk yurdunda Türkleri azınlığa düşürme projesidir.
Türkiye Avrupalıların keyfini sağlamak için kendi bekasını tehlikeye mi atacaktır?
Vatandaşımız hastane kapılarında beklerken, randevu sistemlerinde randevu ararken buna karşın sığınmacılar rahatça muayene oluyorken iktidarın içi rahat mıdır?
Vatandaşımız kiralayacak ev bulamazken, barınma ciddi bir kriz haline gelmişken sığınmacıların mahalleleri parsellemesi sizi hiç mi düşündürmüyor?
Fakirin, fukaranın, işçinin, memurun verdiği vergilerden 40 Milyar doları sığınmacılara harcarken bu iktidarın hiç mi vicdanı sızlamamıştır?
40 Milyar dolar rakamı da en son 2020 yılında açıkladığınız verilere göredir.
Kim bilir bugün bu rakam kaç milyar doları bulmuştur? Bunu bilmiyoruz.
Sahi 2020’den sonra neden net bir rakam açıklamadınız?
Türkiye’nin emekle, alın teriyle ve kanla sulanmış topraklarından elde edilen kaynaklarının kontrolsüz bir göç politikasına yem edilmesini asla kabul edemeyiz.
Ülkemizdeki Suriyeliler başta olmak üzere bütün sığınmacıların uygun ve insani bir takvim çerçevesinde geri dönüşleri planlanmalıdır.
Çünkü “Gönüllü Geri Dönüş” politikasının hiçbir karşılığı yoktur. Milleti kandırmayın!
Son yapılan araştırmalara göre Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacıların en az %78’inin ülkesine dönmeyi düşünmediği görülmektedir.
Neden dönsünler ki; bir elleri yağda bir elleri baldadır. Sanki bu ülkeni sahibi onlardır. Bu sorun artık Türkiye’nin beka meselesidir.
İYİ Parti olarak bu konuda iktidarı asla samimi bulmuyoruz.
Bu samimiyetsizliğin bir kanıtı da hükümetin son açıkladığı 2024-2028 kalkınma planındaki ifadelerdir.
Kalkınma planında, “Türkiye’de bulunan yabancıların sosyal, ekonomik ve kültürel hayata uyumları desteklenecektir” ifadeleri kullanılmıştır.
Hükümetin 5 yıllık kalkınma planında bu ifadelere yer vermesi, Türkiye’de bulunan sığınmacıların önümüzdeki süreçte de Türkiye’den gitmeyeceğinin ve hükümetin entegrasyon politikaları izlediğinin açık bir göstergesidir.
İktidar bu tercihiyle kiminle aynı fikirdedir biliyor musunuz?
İktidar Soros’la aynı fikirdedir.
Çünkü Soros da sığınmacıların Türkiye’de kalmasını ve maliyetlerinin karşılanmasını istemektedir.
Buradan iktidara çağrıda bulunuyorum:
Soros’la değil, Türk milletiyle aynı fikirde olun! Milletin fikrine kulak verin.
Bütün bu tabloyu da İslamî söylemlerle örtmek, “Ensar ve Muhacir” edebiyatı yapmak ise Türkiye’nin geleceğine yapılan yanlışı ortadan kaldırmayacaktır.
Ne Suriyeliler ve Afganlar Asr-ı Saadet’in muhacirleridir ne de bizler Asr-ı Saadet’in Ensar’ıyız.
Sormak istiyorum; Medine halkı Allah resulü ve sahabelerini kabul ederken Geri Kabul anlaşması yapıp maddi yardım mı almışlardı?
Sormak istiyorum; İslam tarihinin en önemli olaylarından olan Hicretle, Suriye’deki, Afganistan’daki iç savaş aynı şey midir?
Allah için iktidara sesleniyorum:
Her politikanızı meşrulaştırmak için İslam’ı kalkan yapmayın.
Cenab-ı Allah’ın Fatır Suresinde buyurduğu “Allah ile aldatanlardan” olmayın.
Bugün millet size teveccüh etti diye yarın affedecek sanmayın.
Yanlış göç politikalarınız devam ettikçe, millet de tarih de sizi asla affetmeyecektir.
Saygıdeğer Milletvekilleri,
Bizim sığınmacılardan kaynaklanan bu “beka sorununa” karşı güçlü bir iradeye ihtiyacımız vardır.
Bu irade Tunus’un 60 milyon Euroluk geri kabul bedelini iade edip “sığınmacı almayacağız” diyen bir irade gibi olmalıdır. Yani Tunus kadar bile olamadınız?
Bu irade Türkiye’nin geleceğine ihanet olan geri kabul sözleşmesini yırtıp atacak bir irade olmalıdır.
Biz iktidardan bunu bekliyoruz, bunu istiyoruz.
Türkiye’nin bir sığınmacı kampı olmadığı bir gelecek istiyoruz.
Eğer nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız bizim bu konudaki projemiz hazırdır.
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in ifadelerindeki gibi bizim çalışmalarımız “miri maldır” alın kullanın.
İYİ Parti’nin “Milli Göç Doktrini”ni isteyen herkese gönderebiliriz.
İşte yerli ve milli olmak budur!
İşte evlatlarımızın geleceğini korumak budur!
Değerli Milletvekilleri,
TÜİK rakamlarına göre yabancılara 2022 yılında 67 bin 490 konut satılmıştır.
Bu satışların bir kısmıyla yabancılar Türk vatandaşlığını da para karşılığında satın almıştır.
Türk vatandaşlığı alınıp satılan bir apartman dairesi ayarına asla düşürülmemelidir.
Yatırım yoluyla vatandaşlık kazanma şartları acilen ağırlaştırılmalıdır.
Ver 400 bini al pasaportu!
Oh ne alâ…
Türk pasaportu o kadar ucuz mu?
Yok öyle yağma!
Bu uygulama bir daha gündeme gelmemek üzere ortadan kaldırılmalıdır.
Bu durum Türkiye’yi dünyada dilenci durumuna düşürmüştür.
Sayın Milletvekilleri,
Ülkemizin gündeminde bir anayasa değişikliği meselesi vardır.
Milletimizin ay sonunu getiremediği bir zamanda Anayasa değişikliği asıl meselemiz olmamalıdır.
Ancak bu konuda bazı kırmızı çizgilerimiz olduğunu şimdiden ifade etmek istiyorum.
Anayasa’nın başlangıç kısmı ve ilk dört maddesini tartışmaya açılmasını dahi kabul edemeyiz.
Aynı şekilde Türk vatandaşlığıyla ilgili 66. Madde de bizim açımızdan tartışmaya kapalıdır.
Tarihten süzülerek ortaya çıkmış ve kemikleşmiş Türk milletinin kimliğine yönelik söylenen sözler, bizde bazı şüpheler yaratmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımız “milletin çeşitliliğini yansıtan” bir Anayasa yapma niyetinde olduklarını söylemiştir.
Allah aşkına “Milletin çeşitliliği” ne demektir?
Millet tektir, adı da Türk’tür.
Bu tarihin verdiği bir hükümdür!
Geçmişte de benzer hezeyanları yapanlar vardı.
Milletin çeşitliliği ifadesine benzer bir şekilde “Türkiye mozaiktir” diyenler vardı.
Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş Beyefendi mozaikçilere en güzel, en yerinde cevabı vermişti:
“Ne mozaiği! Mermerdir mermer.”
Bu kürsüden İYİ Parti Grup Başkanı olarak sesleniyorum:
Sizin “çeşitlilik” hayallerinizi, kimliksiz ve sorumsuz söylemlerinizi asla kabul etmiyoruz.
Sizin Türk kimliğini yıpratmaya yönelik siyasetinizi asla kabul etmiyoruz.
Büyük Atatürk’ün dediği gibi:
“Bu memleket dün Türk’tü, halde Türk’tür ve ebediyyen Türk olarak kalacaktır.”
Bizim açımızdan Anayasa bahsinde kırmızı çizgiler bunlardır.
Bizim için Türklük kırmızı çizgidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Türk kimliği de vazgeçilmezdir.
Kıymetli Milletvekilleri,
Türkiye’nin milli kimliğinin en önemli unsurlarından biri de dış politikadır.
Türk devleti, her daim hem bölgesinde hem de küresel anlamda hazır ve caydırıcı olmuştur.
Ancak AK Parti iktidarları bu caydırıcılığı zedelemiştir.
Geçmişte “sıfır sorun”, “değerli yalnızlık” gibi safsatalarla dış politikamız rayından çıkarılmıştır.
Esad’a kardeşim denilmiş, beraber tatiller yapılmıştı. Sonra düşmanlık yaratılmış ve sonuçlarını kontrolsüz sığınmacı akınıyla ağır bir şekilde yaşamıştık.
Mısır’ın iç gelişmelerinde taraf olunarak ilişkiler koparılmış, bu mesele iç politika aracı haline getirilmiştir.
Şimdi ise Sisi ile fotoğraflar verilmektedir.
Bunun sonuçlarını ise Mavi Vatan’daki haklı davamızda yalnızlaşarak ödedik.
Rahip Bronson’u milli güvenlik tehdidi olarak nitelemiştik, “ver papazı, al papazı” demiştik. Ne oldu? Şimdi hepsi yalan oldu?
İktidarın dış politikada pusulası şaşmış, rotası bozulmuştur.
Dış politika, gelecek nesiller için yapılır, gelecek seçimler için değil.
Belediye iştiraki yönetir gibi dış politika yönetilmez.
İktidar dış politikada zayıf almış, sınıfta kalmıştır.
Kıymetli Milletvekilleri,
Bu kötü tabloyu anlatırken bazı hakları da teslim etmek gerekmektedir.
Azerbaycan toprağı Karabağ’ın Ermenistan işgalinden kurtarılmasına verilen destek ve ortaya koyulan irade önemlidir.
Karabağ’da üç renkli Azerbaycan bayrağıyla, şanlı al bayrağımızın beraber dalgalanması gurur vericidir.
Bununla birlikte:
Zengezur koridorunda asla geri adım atılmamalıdır.
Hocalı başta olmak üzere Karabağ’ın pek çok yerinde yaşanan soykırımların tanınması için uluslararası platformlarda girişimlerde bulunulmalıdır.
Bir diğer husus Türk Devletleri Teşkilatı’dır.
İktidarın bu teşkilatın gelişmesine verdiği desteği de son derece olumlu buluyoruz.
Bağımsız Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin gelişmesi için daha çok çaba sarf edilmelidir.
Aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olması da kıymetli bir adımdır.
Teşkilatın son zirvesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yer almaması ise üzücü olmuştur.
İktidar bu hususta asla geri adım atmamalı hatta Teşkilatın üyelerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıtmak için çaba göstermelidir.
Değerli Milletvekilleri,
İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği sözde terörle mücadele operasyonları artık soykırım noktasına erişmiştir.
Tarih bu yaşananları Hitler’in soykırımı gibi kap kara harflerle yazacaktır.
Bu vesileyle yaşanan saldırılarda hayatını kaybeden Filistinlilere rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
İktidarın Filistin’deki duruşu, esasta doğru, usulde ise son derece hatalıdır.
Sabah akşam kınama yaparak bu işler olmaz.
Meclis’te çay ocaklarında Nescafe yasaklayarak bu işler olmaz.
Türkiye’den İsrail limanlarına yüzlerce gemi giderken iç politikada hamaset yapmakla bu işler asla olmaz.
Eğer İsrail bombalarıyla can veren Filistinli bebekler gece rüyalarınıza giriyorsa doğru diplomasiyi seçmeniz gerekmektedir.
Biz İYİ Parti olarak gerek insani yardım süreçlerine verdiğimiz destek gerekse de diplomatik yola olan inancımızla Filistin meselesinde her türlü duruşu göstermeye hazırız.
Kıymetli Milletvekilleri,
Bugün Filistin’de gözler önünde yaşanan bir soykırım varsa bunun bir eşi de Doğu Türkistan’da gerçekleşmektedir.
Milyonlarca sığınmacı ülkemizde cirit atarken neden pek çok Doğu Türkistanlı kardeşimiz Avrupa ülkelerine gitmek zorunda kalmaktadır?
Filistin için bir ay boyunca Cuma namazlarında hutbe okutan Diyanet, neden dün Osmanlı padişahları adına hutbe okutan Müslüman Türk Doğu Türkistan’ı anmamaktadır?
Doğu Türkistan Çin ile Türkiye ilişkilerinde köprü olması gerekirken bugün bir soykırım sahnesi haline gelmiştir.
İsrail’e ne tepki veriliyorsa aynısı Çin’e de verilmeli, diplomasi çizgisinde mücadele edilmelidir.
Doğu Türkistan, Türk dış politikasının vazgeçilmez bir unsuru bir kırmızı çizgisi olmalıdır.
Saygıdeğer Milletvekilleri,
Türkiye’de bir “yerlilik ve millilik” rüzgârı esmektedir.
Dün Türkiye’de 36 etnik unsur olduğunu söyleyenler, bugün “tek millet” demektedirler.
Dün TC tabelalarını indirenler, bugün “yerlilik ve millilik” destanları yazmaktadırlar.
Dün “çözüm” adı altında terör örgütleriyle masaya oturanlar, bugün terörle mücadele nutukları atmaktadırlar.
Tarihi çarptıran dizilerle, filmlerle alternatif bir tarih üretilmekte, Milli Mücadeleye ve Atatürk’e hakaret eden sözde tarihçiler, baş tacı edilmektedirler.
Hepimizin gurur duyduğu SİHA, İHA, TOGG, Milli Piyade Tüfeği gibi çalışmalar da bu işe alet edilmektedir.
Millilik karnesi zayıf olan iktidar, milli değerlerimizi ve milli gelişmelerimizi de siyasi çöküşüne kalkan etmektedir.
Milliyetçilik, iktidarda kalabilmek için bir araç değildir.
Milliyetçilik, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu fikridir.
Büyük Atatürk bu hususu şöyle ifade etmiştir:
"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz."
Bu milliyetçilik, temelde, Atatürk’ün “fikirlerimin babası” dediği Ziya Gökalp’ın, etnik ve mezhebî kimlikleri aşan, ortak kültüre ve ortak gelecek tasavvuruna dayalı kapsayıcı bir milliyetçilik anlayışıdır.
Bugün Türkiye’de kimlikler siyasi ayrıştırma malzemesi haline gelmiştir.
İnsanımızın yaşam tarzı bir kavga ve siyaset unsuru haline sokulmuştur.
Merhum Erol Güngör’ün yaklaşımıyla Milliyetçilik asla ötekine göre konumlanan bir fikir olmamalıdır.
Milliyetçilik yapıcıdır, birleştiricidir ve aksiyonerdir.
Türkiye’de milliyetçilikten bahsedeceksek ilk önce kimlik siyasetiyle kutuplaştıran anlayış son bulmalıdır.
Türk milleti yeni bir yolun yolcusu ve yeni bir kaderin sahibi olmak durumundadır.
İşte bu hedefler için iki yumruk arasında sıkışmış Türk toplumu yeni bir yola ihtiyaç duymaktadır.
Bunun için biz, İYİ Parti olarak Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına siyasette üçüncü yolu açarak giriyoruz.
Bu yolla, dünya arenasında, tam bağımsız ve egemen bir kudret olarak var olacağız. Millî varlığımızı ve bekamızı her daim koruyacağız.
Sanayide sektörel millî şampiyonlar çıkartacak, Türkiye’yi öncelikle bölgesel bir güç hâline getireceğiz.
Milletlerarası kurum ve standartlarda güçlü ve baskın bir konuma ulaşacağız.
Hakka, adalete, hürriyete, refaha ve millî birliğe dayalı, bir büyük medeniyet toplumu olarak insanlığa örnek olacağız.
Bu yol sancılıdır. Ama mutlaka başaracağız.
İşte İYİ Parti’nin ve Türkiye’nin üçüncü yolu budur.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılı inşallah bir Türk Çağı olacaktır. Biz Türk milliyetçileri de bunun için mücadele edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2024 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, genel kurulu saygıyla selamlıyorum.”