İYİ Parti İsveç‘in NATO’ya giriş talebine ‘Hayır’ dedi !
İsveç'in NATO'ya üyelik sürecinin onaylanmasına ilişkin protokol için TBMM Genel Kurulu'nda oylama yapıldı. İYİ Parti'nin konuya dair görüşlerini TBMM Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili Koray Aydın açıkladı.
Koray Aydın yaptığı konuşmada Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya katılımı konusunda vereceği karardan geri dönüş olmayacağını, bir kez "evet" dedikten sonra elindeki tüm müzakere ve pazarlık imkanından yoksun kalacağını savunarak İYİ Parti'nin "Hayır" oyu kullanacağını açıkladı.
İYİ Parti'nin "Hayır" oyu verdiği oylamada; AK Parti, MHP ve CHP 'kabul' oyu kullandı.
Koray Aydın'ın TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmanın tamamı şu şekilde:
Saygıdeğer Milletvekilleri,
Son bütçe görüşmelerinde yaptığım konuşmada, dış politikayla ilgili bir değerlendirme yapmıştım.
Değerlendirmemde; “İktidarın dış politikada pusulası şaşmış, rotası bozulmuştur.
Belediye iştiraki yönetir gibi dış politika yönetilmez.
İktidar dış politikada zayıf almış, sınıfta kalmıştır.” demiştim.
Bugün geldiğimiz noktada iktidar, tarih ve millet huzurunda zayıf not alacağı bir konuyu daha karşımıza getirmiştir.
Hafızalarımızı tazeleyip, yaşananları hatırladığımızda; pusulanın neden şaşmış olduğunu daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum.
Hepimizin bildiği üzere İsveç ve Finlandiya, üzerlerinde hissettikleri Rus tehdidine karşı NATO kalkanı altına girmeyi hedeflemişlerdir.
Bu amaçla Mayıs 2022’de iki ülke birlikte NATO’ya üyelik başvurusu yapmışlardır.
Başvurunun ardından bu taleplere en yüksek perdeden itiraz Türkiye’den gelmiştir.
Hatırlayalım değerli arkadaşlar.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın başvuruları sonrası “Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin başında olduğu sürece, teröre destek veren ülkelerin NATO’ya girmesine kesinlikle ‘evet’ demeyiz.” demişti.
Aynen böyle demişti. Tekrar ediyorum.
Her mikrofona geçtiğinde, her kürsüye çıktığında; bu iki ülkeye, özellikle de İsveç’e karşı tavır almıştı.
Sayın Erdoğan açık bir ifadeyle “NATO'ya Finlandiya ve İsveç'in girmesine 'hayır' diyeceğimizi ilgili arkadaşlarımıza söyledik” demişti.
Cumhurbaşkanımız sert söylemlerine sonrasında da devam etmişti.
Sayın Erdoğan bir gün "İsveç, Stockholm'ün caddelerinde teröristleri gezdiriyor, kendi polisleriyle onları güvence altına alıyor” demiş, bir diğer gün ise “Bunlar, ülkemdeki terör kaynaklarını teşvik edip, bunlara ciddi manada parasal destekler de verip, bunlara silah desteği veren bu ülkeler” ifadelerini kullanmıştı.
Sayın Cumhurbaşkanı “İsveç’in NATO’ya girişine evet demenin NATO’yu teröristlerin yuvalandığı bir yapı haline getirmek anlamına geldiğini” söyleyerek el yükseltmişti.
Cumhurbaşkanımız bunları söylerken, gerçekten de İsveç sokaklarında bölücü örgüt paçavraları dalgalandırılıyor, bebek katili Öcalan’ın resimleri duvarlara yansıtılıyordu.
Özellikle İsveç’in pek çok terör örgütü mensubuna oturum verdiği, onları koruduğu biliniyordu.
Üstüne bir de insanlıktan nasip almamış, saygısız, şerefsiz kişilerce yapılan Kur’an-ı Kerim yakma eylemlerine İsveç polisi kalkan oluyordu.
Sayın Erdoğan bu eylemlerin üzerine yine kürsüye çıkıyor "İsveç yönetimi, hak ve özgürlüklere bu kadar saygılıysanız önce Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Müslümanların dini inancına saygı göstereceksiniz. Bu saygıyı göstermiyorsanız kusura bakmayın bizden de NATO konusunda herhangi bir destek göremeyeceksiniz." diyordu.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Sayın Cumhurbaşkanı son derece haklı ve meşru bir şekilde bu sözleri söylemiştir.
Ancak ortada somut hiçbir gelişme yokken Vilnus’ta gerçekleştirilmiş olan NATO Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan; NATO Genel Sekreteri ve İsveç Başbakanı ile bir mutabakat sağlamıştır.
Bu mutabakat metni, yalnızca geleceğe yönelik bir temenniler beyannamesi kimliğindedir.
Sadece sözler ve temenniler içeren bu mutabakatın sonucunun ne olduğunu hiçbirimiz bilmemekteyiz.
Geldiğimiz noktada, İsveç’in Türkiye’nin meşru taleplerine yönelik olarak attığı somut adımlar son derece yetersizdir.
Mutabakatın sonuçlarının bilinmediği bir ortamda, Sayın Erdoğan, İsveç’in katılım protokolünü imzalamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne göndermiştir.
Sayın Erdoğan, protokolü imzalamadan bir hafta önce yaptığı açıklamada “Stockholm sokaklarında terör eylemleri devam ediyor. Bize verilen sözler tutulmadı. Meclisimin nasıl bir tavır alacağını göreceğiz” demişti.
Kısacası Sayın Erdoğan, topu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne atarak çıkacak kararda sorumluluk almamaya çalışmaktadır.
Bilakis bu sorumluluk bizzat kendilerine aittir.
İYİ Parti olarak biz, Türkiye adına söylenen bunca sözden sonra, hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını asla kabul edemeyiz.
İYİ Parti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk milletinin çıkarlarını yansıtmayan bu çelişkili dış politikaya onay vermeyecektir.
İYİ Parti, pusulası şaşmış, rotası bozulmuş bu siyasete asla evet demeyecektir!
Saygıdeğer milletvekilleri,
NATO’ya üyelik ancak oybirliği ile mümkün olduğundan, Türkiye’nin kullanacağı oy İsveç’in NATO’ya üyeliği sürecinde belirleyici etkiye sahip olacaktır.
Bu karar geri dönüşü olmayan bir karardır.
Türkiye, bir kez “evet” dedikten sonra, elindeki tüm müzakere ve pazarlık imkanından yoksun kalacaktır.
Bundan dolayı; tutarlı dış politika, doğru diplomasi ile Türkiye’nin elindeki meşru imkânları en etkin şekilde kullanmak mecburiyetindeyiz.
Gerek Amerika Birleşik Devletleri’nin gerekse de İsveç’in vaatleri ve sözleri, İsveç’in NATO’ya üyeliğini onaylamak için asla yeterli değildir.
İYİ Parti ilkesel olarak NATO’nun genişlemesine karşı değildir.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Türk milletine yapılan her türlü dayatmaya karşıdır.
NATO, bir güvenlik ittifakı olarak Türkiye için son derece önemlidir.
Böyle bir ittifakın üyesi olarak kendi güvenlik taleplerinin yerine getirilmesini istemek de Türkiye’nin en doğal hakkıdır.
Somut adımlardan ziyade sözler ve vaatler üzerinden oluşturulan dış politika, şüphesiz ki iyi niyet ilkesinin suiistimaline açıktır.
Türkiye’nin somut kazanımlar elde etmeden İsveç’in NATO üyeliğine vereceği destek, ülkemizi telafisi mümkün olmayan bir dış politika açmazına sürükleyecektir.
Türkiye’nin NATO’daki belirleyiciliği ve elinde bulundurduğu meşru imkânlar, Türk milletinin yüksek menfaatleri için kullanılmalıdır.
İsveç’in NATO’ya başvuru sürecinde hem İsveç hem de Türkiye’yi idare eden iktidarların tutumları, onurlu istifade ve ortak çıkar prensipleriyle asla bağdaşmamaktadır.
İsveç’in NATO’ya başvurduğu günden bugüne karnesine baktığımızda; FETÖ firarilerine oturma ve çalışma izni verdiği, FETÖ okullarına destek olduğu ve FETÖ’nün Avrupa’da diaspora oluşturması için çalıştığı görülmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanı da İsveç’in bu tutumu karşısında, terör örgütlerinin kuluçka merkezi haline gelen bir ülkenin NATO’ya giremeyeceğini ifade etmemiş miydi?
Peki, o günden bugüne ne değişmiştir?
Sayın Erdoğan’ın tavrını hangi somut gelişmeler değiştirmiştir?
Kendisini sergilemesi gereken doğru tavırdan geri çeviren sebepler nelerdir?
İnancımıza saldırıya ve teröre desteğe rağmen, tutumundan taviz vermesine sebep olan gelişmeler nelerdir?
Bu soruların cevabını bütün Türk milleti merak etmektedir.
İktidara çağrıda bulunuyorum: Bu kürsüye yani milletin kürsüsüne çıkın ve Türk milletine izah edin!
Sayın milletvekilleri,
İsveç’in teröre dair attığı sözde adımların Türkiye’nin ve uluslararası kamuoyunun gözünü boyamak amaçlı olduğu son derece açıktır.
Uluslararası ilişkilerde bir devlete duyulan itimadın düzeyi, o devletin daha önceden yaptığı işlerin karnesine düşürdüğü ortalamasıyla ölçülür.
İsveç, hem inanç özgürlüğü hem terör hem de bir devlet olarak karşılıklı güven esası alanlarında sınıfta kalmış bir devlettir.
İktidar grubu seçimden önce konuştuğu ve seçimden sonra konuştuğu arasındaki siyasal savrulmayı İsveç konusunda da ortaya koymuştur.
Dış politikada devletler, verdikleri sözlerde durdukları ve omurgalarını oluşturan ilkeleri çerçevesinde hareket ettikleri ölçüde itibar görürler.
Bu itibarı sahip oldukları birikimleri, dış politika anlayışları ve geçmişten günümüze uluslararası alanda çizdikleri tutumlu tavırlarıyla güçlendirirler.
Türkiye, beş bin yıllık devlet geleneği ve yüz senelik Cumhuriyet tecrübesi bulunan bir devlettir.
Bu tecrübe, Millî Mücadele’den bugüne, yurtta ve dünyada barışın tesisini; dünyanın refah ve huzura erişmesinde en akılcı yol olarak göstermiştir.
Türkiye tarihi itibarını, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği ve hedeflediği dış politika ilkeleri çerçevesinde yeniden kazanmıştır.
Ancak bugün geldiğimiz noktada, bu itibar; dış politikanın iç siyasete malzeme edilmesi ve popülist söylemlerle, kaybedilme noktasına gelmiştir.
Ne yazık ki ülkemiz, iktidarın “Türkiye Yüzyılı” diyerek ortaya koyduğu siyasi programla, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına yaraşmayacak bir dış politika vizyonsuzluğuna mahkûm kalmıştır.
Bu mahkûmiyet Türkiye’nin uluslararası kuruluşlar ve devlet nezdindeki güvenilirliğini sarsmıştır.
Geleneksel Türk dış politikası, dünyada barışın ve istikrarın tesisine asla mâni olmadığı gibi barışın sürekli ve istikrarlı bir biçimde kurulmasını savunmaktadır.
Bu savunmayı da devletlerin egemen eşitliği, ortak çıkarları ve kurulan barış düzeninden onurlu bir şekilde istifade etmesi mantığıyla gerçekleştirmektedir.
Şimdi sormak istiyorum, bu üyeliğe “evet” dendiğinde:
Stockholm sokaklarında yarın yine bebek katili terörist Öcalan’ın posterlerinin sallanmayacağının garantisi var mıdır?
Kısa bir süre sonra idrak edeceğimiz Ramazan ayında, yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerime şerefsizce bir saldırı girişimi olursa, saldırganların İsveç polisince korunmayacağının garantisi var mıdır?
FETÖ’cü hainlerin İsveç Göçmen Bürolarında cirit atmayacağına dair size bir garanti verilmiş midir?
“Ben Türkiye’nin başında oldukça NATO’ya giremezler” sözünüzü yemenize ne sebep olmuştur?
Bizler de Türk milletinin tamamı da bu soruların cevabını merak etmektedir.
Ne oldu da değiştiniz, ne oldu da vazgeçtiniz?
Bu cevaplar verilmedikçe de tarih ve millet huzurunda yargılanmaya devam edeceksiniz.
Saygıdeğer milletvekilleri,
İsveç’in NATO’ya girmesi için en güçlü desteği veren ve en etkin diplomasiyi yapan ülke Amerika Birleşik Devletleridir.
ABD, belli ki, İsveç’in NATO üyeliği konusunu, savunma sanayi ve F-16’lar hakkındaki taleplerimize karşı koz olarak kullanmaktadır.
İktidar bu protokolü Genel Kurula getirerek ABD’nin isteklerini de yerine getirmiş olacaktır.
İktidara sormak istiyorum:
ABD’nin en büyük destekçisi olduğu İsrail, bugün Filistin’de soykırım yaparken siz bunu nasıl yapacaksınız?
Pek çok NATO üyesinin İsrail’e destek verdiği bu ortamda NATO’nun genişlemesine nasıl müsaade edeceksiniz?
İşte size samimiyet testi!
Mübarek üç ayların içinde olduğumuz bu günlerde Filistinli çocukların annesiz babasız kaldığı, ailelerin tamamen yok olduğu, şehirlere bombaların yağdığı bir ortamda bu teklifi nasıl onaylayacaksınız? Evet nasıl onaylayacaksınız?
Sayın Erdoğan çıksın ve desin ki “Ey ABD, İsrail Filistin’i bombalamayı, insanları öldürmeyi bırakmadığı sürece senin hiçbir talebini yerine getirmeyeceğim!”
Sayın Erdoğan desin ki: “Gazze’de Kudüs’te çocuklar rahat uyumadan Stockholm asla rahat edemez”
Ama nerede?
Filistin maalesef gerçek diplomasinin değil ancak mitinglerin, amacına ulaşmayan boykotların, beylik sözlerin konusudur.
İktidar bu konuda eğer samimiyse gereğini yapmalıdır.
Kıymetli milletvekilleri,
İşte bu tutarsız, basiretsiz ve çelişkili dış politika sebebiyle İYİ Parti, komisyonda İsveç’in NATO’ya üyeliğine “hayır” oyu kullanmıştır. Bu şartlar altında Türkiye Büyük Millet meclisi Genel Kurulu’nda da bu siyasi irademiz devam edecektir.
Devletimizin çıkarlarını gözeten taleplerimiz yerine getirilmedikçe menfi tutumumuzu hiçbir güç değiştiremez.
İsveç’in NATO üyeliğine onay verilmesi için, tamamı muhalefet şerhimizde yer alan bazı şartları sizlerle ve milletimizle paylaşmak istiyorum:
İsveç, Türkiye’nin iadesini istediği teröristlerin tamamını iade etmelidir.
PKK terör örgütü ve türevi terör örgütleri, NATO’nun ana tehdit unsurlarından biri olarak ilan edilmelidir.
NATO ve özellikle ABD, Suriye’nin kuzeyindeki PKK/YPG’nin siyasi ve terörist oluşumlarıyla her türlü ilişkisini kesmelidir.
Türkiye’nin F-16 uçağı ve F-16 modernizasyon kitlerini satın alma taleplerine müttefiklik ilişkisinin sürebilmesi için ivedilikle onay verilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
İktidarın, siyasi parti gruplarını ve Türk milletini İsveç hakkında doğru bilgilendirmeden ve ikna etmeden bu protokolü Genel Kurula getirmesi doğru değildir.
Yapılması gereken şeyi Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi 25 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirdiği Grup Toplantısı konuşmasında ifade etmiştir.
Genel Başkanımız “Biz, NATO’nun genişlemesine karşı değiliz. Ancak, söylenen bunca sözden, olan biten, onca hadiseden sonra, bu millete ve onun seçilmiş temsilcilerine bilgi vermek ve onları ikna etmek zorundasınız. Bunun için, derhal Gazi meclisimizde bir genel görüşme açılmasını teklif ediyorum.” demiştir.
Bugün yapılması gereken bu teklifin geri çekilmesi, Genel Kurula Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan davet edilerek bizleri bilgilendirmesi ve taleplerimizin yerine gelip gelmediğini anlatmasıdır.
Bu gerçekleşmediği sürece İsveç’e verilecek onayın vebaline, İYİ Parti asla ortak olmayacaktır.
Türk milletinin yüksek çıkarları doğrultusunda ifade ettiğimiz bu talepler tam olarak gerçekleşinceye kadar İYİ Parti olarak biz İsveç’in NATO üyeliğinin karşısında duracağız.
Başta bu teklifi TBMM’ye getiren AK Parti grubu olmak üzere bütün milletvekillerimizi de Türk Dış Politikasının itibarı için bu teklife hayır demeye davet ediyorum.
12 Eylül darbesinden 1 ay sonra koşa koşa ABD’nin kucağına giderek Yunanistan’ın NATO’ya girişini onaylayan darbecileri Türk milleti de Kıbrıs Türklüğü de unutmamıştır.
Bugün bu vebale ortak olanların 12 Eylül darbecilerinden hiçbir farkı kalmayacaktır.
Bu düşüncelerle genel kurulu saygıyla selamlıyorum.